Deşifre-Munati Ekibi
  Tesla ve HAARP
 
Şimdi biraz Tesla'dan bahsedecem ama "Nikola Tesla şu tarihte doğmuştur, hobi olarak mandolin çalar, babası bir diplomat ve tam 17 kardeşler" gibi kıytırık biyografik Ertem Şener bilgileri vermeyecem, sıkıcı şeyler olum onlar, banane nerde doğduysa doğdu. Çok merak ediyosanız hayatını okuyabileceğiniz 5000 tane kaynak vardır zaten bunları anlatan, ben bizi alakadar eden kısımlarını anlatmaya çalışacam ama Tesla lan bu, yemin ederim evladım olsa heralde bu kadar üzülürüm, insanlık tarihinin en büyük orospu çocukluklarına maruz kalmış kişisi belki de. E dolayısıyla ister istemez hayatını anlatacaz tabi, konuyu direkt derin devlete, Illuminati'ye bağlamak olmaz. Anlatacaz bu Sırp cengaverinin birkaç icraatini ki bu anlatacaklarım sadece gün yüzüne çıkmış olanlarından ibaret olacak. Tesla'nın hikâyesini, olayların arkasında bir bit yeniği aramadan, sadece aklımda kaldığı gibi anlatacam ve bunu biraz uzun tutacam. Dünyanın belki de son asırda gelmiş (yetişmiş demeyecem, çünkü yetişmedi, adam deha doğdu) en büyük beyninin nasıl harcandığını, nasıl kudretinin bilindiği halde gizli tutulmaya çalışıldığını ve kendisi size unutturulurken, tüm bunları yapanların, bir yandan onun çalışmalarından nasıl da faydalandıklarını göstermeye çalışacam.

Taşağını yediklerim, size daha önce insan beyninin sol lobunun ezbere dayalı somut verileri depoladığını, sağ lobunun ise yaratıcılık ve sanat zekâsı taşıdığını söylemiştim.

Eğer Edison ve Tesla arasında bir karşılaştırma yapacak olursak, Tesla beyninizin sağ lobudur, Edison ise ancak götümün sol lobudur. Tesla ezildiği, hakkı yendiği ve Edison kadar ünlü olmadığı için mazlumun yanında yer alma içgüdüsü ile fakir edebiyatı yapmıyorum, bu adam insanlık tarihindeki ilk yapay depremi ve en güçlü yapay şimşeği oluşturmuştur. Florasan lambadır, şu an evlerimizde kullandığımız alternatif akımdır, bunun gibi birçok şeyi de bulmuştur fakat geç onları, onlar ne ki. Kendisinin uğradığı şerefsizlikler ve imkânsızlıklar yüzünden tamamlayamadığı ve şu an dahi uçukça gelebilecek onlarca su yüzüne çıkmamış teorisi, deneyi var. Radyo, internet, röntgen vs gibi şu an kullandığımız ve gelecekte kullanabileceğimiz birçok buluşun temelini Tesla atmıştır, hatta ve hatta bu saydıklarımı bir yerde Tesla bulmuştur demek de yanlış olmaz. Ondan sonra gelen fizikçiler, onun bulduklarının üzerine bir şeyler eklemiştir. Olum bu herif küçükken bile acayipmiş, işte garip garip hareketleri, yok efendim tikleri falan varmış çocukluğunda, ananı sikeyim her ne kadar beynim onunkinin çeyreği etmese de benim de tiklerim vardı ufakken, anlıyorum seni Tesla ehehe. Neyse işte, bir yandan 6 dil konuşabilen, kısacası deha olarak doğmuş bir herifti Tesla, onun gibisi 1000 yılda bir gelir heralde. Einstein'ın bile eline verir la bu kapıştırsak, o derece, tüm paramı basarım bu herife mına koyim abartmıyorum.

Gizlenen Philadelphia deneyi dahi Tesla'nın çalışmalarının bir ürünüdür. Kesin olmayan bilgilere göre Philadelphia'da yapılan bu deney sonucunda aynı gemi dakikada 600-700 km yol almış, 5 dakika içinde dünyanın çok başka köşelerindeki limanlarda aynı anda görülmüş. Gözlemcilerin raporlarına göre mürettebat geminin duvarları içerisinden geçebiliyor, hatta birçoğu gemi ile bütünleşmiş bir vaziyette duruyorlarmış. Gemi ise ondan sonra bulunamıyor, belki şu an bu boyut ile başka bir boyut arasında sıkışmış bir haldedir. Hatta bazı teorisyenler günümüzde görülen ışıklı gök cisimlerinin, UFO değil de bu deneyin bir sonucu olduğunu iddia ederler. (ki UFO yok zaten bunu biliyoruz artık dimi ehehe)

Olum bu adam klonlanmayı, zamanda yolculuğu, yerçekimine karşı koymayı, maddelerin içinden geçebilmeyi... ee..öö.. yani şimdi bulmuştur diyemem ama bu olayları zorlamış olduğu ve üzerlerinde deneyleri olduğu da bilinen bir gerçek. Belki bu saydığım ütopik şeyleri yada yine en az onlar kadar uçuk sayılabilecek bazı bokları keşfetmiş olması da mümkün..

Şimdi Tesla, Edison'un yanında çalıştı bir süre, ondan sonra birçok şirket ile de çalıştı. Tesla için en değerli şey, buluşlarının insanlığın yararına kullanılması olmuştur. Buna bağlı olarak insanlık için tehlikeli gördüğü bazı buluşlarını yakıp yok ettiği söylenir. Şimdi "yok ebenin amı polyanna'cılık oynama laa" diyeceksin ama kafasına sıçtığım, bu adam senin beyninin belki de 16 ile çarpılmış hali, senin gibi sikimsonik dünyevi ve maddi objelere değer vermiyor olması da son derece normal olurdu haliyle dimi? Bu adam şunları bulmuş, bunları bulmuş diye atıp tutmuyorum ciğerler. Belki de insanlık tarihinin en büyük dehasından bahsediyoruz burada. İlle de "küsüratlı sallayayım ki salladığım belli olmasın" prensibinde çalışıyorsa algınız, size isim vererek konuşayım, he ama sallamadım, sallamayacam, onu da bilin ehehe.

Westinghouse firması, telifi Tesla'ya ait olan alternatif akım santralleri kullanıyordu. Gittikçe alternatif akımın aslında Edison'un kullandığı "doğru akım"dan ne kadar üstün olduğu farkedilir ve dünyanın dört bir yanında alternatif akım kullanılmaya başlanır. Edison abimizin işleri tabi ki müthiş şekilde baltalanır ki o konuya sonra değinecem. Bu sırada Tesla ile sözleşmesi bulunan Westinghouse firmasına, birtakım (????) yatırımcılar Tesla ile olan sözleşmesini değiştirmesi yönünde baskı uygular. Evet bu yönde, şirket sahibi George Westinghouse'ı sıkıştırıyor bazı söz ve güç sahibi abiler fakat işin mantığını, amacını çözemedim ben. Tamam görünürde illa ki maddi çıkarlar söz konusudur ona eyvallah, fakat bu telkinleri veren abilerin nazarında bu maddi çıkarlar, ancak 1. Dünya Savaşı'nın başlama sebebinin Avusturya-Macaristan veliahtının öldürülmüş olması kadar önemlidir derim ben. Her neyse, yorum katmadan anlatacam demiştim sözümde durayım.

Şirket sahibi George Westinghouse, Tesla'ya durumu izah eder, eğer kontrat yenilenmezse şirketinin yakın bir tarihte kepenkleri indireceğini söyler. Tesla ise zaten yıllardır Edison denen şerefsizden uzakta, insanlığa katkı yapma uğraşındayken, Westinghouse'un kendisine yardım eli uzatmış olması ve kendisine yakın bir dost olarak görmesi gerekçeleriyle Westinghouse ile hali hazırda bulunan milyon dolarlık kontratı yırtıp, 126.000$'lık bir anlaşma yapar. Yemişim o almayı reddettiği milyon dolarlık kontatı, şu an dünyada alternatif akımın, yani bildiğin elektriğin ne kadar kullanıldığını bir düşünün ve alternatif akımın her kullanıldığı üründen, tesisten Tesla'nın telif ücreti aldığını bir hayal edin. Adam milyoneri geç, milyarder olurdu, o zamanın parası ve koşullarında bile... Hayal edilmesi dahi güç bir serveti elinin tersiyle iten Tesla'nın hayatı zaten bu şekilde fedakarlık yapmakla geçiyor ki dediğim gibi bunların kendisi için pul kadar bile bir değeri olmamakta. O sadece kendisine çalışmaları için imkan sağlanmasını ve yaptıklarından insanların faydalanmasını istiyor.

Radyoyu bulan Marconi değil, Tesla'dır. Tesla'yı bürokratik işlemler ile bu telif hakkına sahip olmaktan mahrum ederler ve kendisinden 10 yıl sonra Marconi'nin radyosu hesapta icat edilir.

Dünyanın muazzam bir enerjiye sahip olduğunun farkında olan Tesla, bu enerjiyi insanlara ücretsiz ulaştırmak için iyonosferden yararlanabileceğini keşfeder. Bu projesi için gerekli finansmanı kendisine sağlayan, yahudi bir bankerdir. Tesla, bütün dünyaya tek bir noktadan ulaşılabileceğini, yayın verilebileceğini, kısacası şu an günümüzdeki haberleşme ağını (belki daha da gelişmişini) kurabileceğini iddia eder. Projesi yarı yolda feshedilir. Sebebi yahudi bankerimizdir. Yahudi bankerin ismi mi? J.P. Morgan... Federal Rezerv'i kuran, o meşhur Wall Street bankerlerinden biri, daha önceki yazılarımda isminin geçmiş olması muhtemel. Kendisi anglikan kilisesine üyeliği ile biliniyor olsa da, Illuminati'nin söz sahibi bankerlerinden birisidir. Neden desteğini çekti peki? Bu proje sonunda Tesla dünyaya bedava enerji sağlayacaktı, bedava! Bir banker ise babasının hayrına böyle bir projeyi zaten desteklemeyeceği gibi, bir de bunun sonucunda kendi kâr marjı zarar görecekse desteği bırak, bu projeyi baltalamaktan bile kaçınmaz. Bu proje için Morgan'ın inşa ettiği kuleyi Nikola Tesla zaten maddi desteği kalmadığı gibi bir de borç batağına düştüğü için hurda fiyatıa satmak zorunda kalır. Yıllar sonra Tesla'nın bu projesi "Edison Onur Ödülü" ile ödüllendirilir. Küfür gibi dimi?

Tesla'nın birçok projesi o zaman anlaşılamamış, dönemin bilim adamı geçinen dalyarakları tarafından dahi alay konusu edilmiştir. Tabi ki medya şakşakçılarının desteği de etkili olmuştur Tesla'nın böyle gülünç bir duruma düşmesinde, tıpkı bugün gerçekleri dile getiren kişiler nasıl "siktir lan saçmalama, mayıştan haber ver mayıştan ehehe" tavrı ile maruz kalıyorlarsa... Tesla, Mars ve Venüs'ten sinyaller aldığını söyler, doğrudur da, fakat gel de bunu amına kodumun evlatlarına anlat...Bu iddiası sebebiyle Tesla'ya bir kez daha şaklaban derler.

İlk uzaktan (kablosuz) kumandayı icat eden yine Tesla'dır yine Tesla'dır. Ananızı sikeyim yine Tesla'dır.

Tesla, mucizevi bir şekilde adeta insanlığın yararı için varolan iyonosferi kullanma girişimlerine devam eder. İyonosfer dediğim şey de atmosferin bir tabakası işte, hatırlayın lise coğrafya bilgilerinizi kaynatasını siktiklerim. İyonosfer vasıtası ile bugünki kablosuz iletişim teknolojisini sağlamak şöyle dursun, onu bi geç, fay hatlarını faaliyete geçirmenin hatta dünyayı ortadan ikiye dahi bölebilmenin mümkün olduğunu söyler Tesla... Bunun üzerine (tabi ki test amaçlı ve sınırlı) bir deney yapar, projesini uygulamaya koyduğunda Manhattan'da camları kırılmadık tek bina kalmaz, tüm şehir sallanır. Bu ise yıllar sonra birkaç şerefsiz luciferian ailenin kontrolündeki çalışmalar ile bir ölüm silahına dönüşecektir, ve yine yıllar sonra bunu iddia eden salaklar ise komplocu olmakla itham edilip, "hmm bakın enteresan bir komplo teorisi var heh heh" tavırlarıyla karşılaşacaklardır. 

HAARP projesi işte Tesla'nın bu çalışmalarından yola çıkılarak oluşturulmuştur ki bu konuya gelecem, komplo teorisi diyen orospu evlatlarına inatla, 2+2'yi yazacam fakat 4 olduğunu söylemeyecem. Öküz oğlu öküz olmayan ve azıcık beyni olan o 2+2'nin zaten 4 olduğunu farkedecek, fakat orospu çocuğu karakterli sığırlar "ne 4'ü yeeeaaa, 2+2 yazıyo orda" tavrı ile tepeden bakmaya devam edecekler. Tıyniyetinizi sikeyim, neyse devam ediyorum.

Bu gibi benim daha bilmediğim, duymadığım ve onlara ilaveten gizli kalmış, nice yaptırımlara maruz kaldı muhtemelen Nikola Tesla.

Ve yıllar sonra kendisi New York'ta bir otel odasında, beş parasız bir şekilde ölü bulundu.

84 yaşında öldü, fakat maddi sıkıntılar ve geçirdiği ruhsal depresyon nedeniyle yaşadığı son 30 yılda sadece birkaç patent alabildi. Ulan e be orospu çocuğu, sen değil miydin 15 yaşındayken "öğretmenim herkes konuşuyo siz bana kızıyosunuz ama yeeeaaa" diye diklenen isyankâr? Şu adamın başına gelenler ola ki senin başına gelseydi, sinirden kendi götüne kendi bacağını sokardın dalyarak.

Edison denen itin Tesla ile ilişkisinden çok bahsetmedim, kısaca ona da değineyim. Tesla'yı ilk keşfedenlerden biri Edison oluyor ve Tesla'yı yanında işe alıyor. Ya Edison kim biliyor musunuz, ölçek olarak 500 ile küçültün Edison'u ve Türk vatandaşı yapın, karşınıza Gani Müjde çıkar. Hani kendi yetenekleri sınırlı, fakat yetenekli insanları kullanmadaki başarısıyla biryerlere gelmiş kurnaz bi şahıs. (Rahmetli babam da hiç sevmezdi bu herifi, hep Oğuz Aral'a yalakalık falan yaparmış, okeyde bile taş çalarmış, bak ya sinirlendim şimdi)

The Prestige filmini seyredenler Tesla-Edison rekabeti hakkında ufak da olsa bir fikir sahibi olmuşlardır, Tesla, Edison'un adamlarından kaçıyordu çalışmalarını sürdürebilmek için falan hani. Gerçekte ise işin rengi daha da koyu. Edison, Tesla'dan gayet iyi faydalanıyor, deyim yerinde onu kullanıyor ve birçok kez ona vaadettiği ücreti ödemiyor ki bunlar en basitleri. Tesla'nın alternatif akımı, artık Edison'un savunduğu doğru akımın pabucunu dama atmaya başlayınca, Edison sokak köpeklerini toplatır ve seminerlerde köpeklere alternatif akım vererek insanların gözü önünde öldürür. "Evinizde eşinize bu çılgın şey ile mi yemek yaptıracaksınız?" diye çığırtkanlık yapar, hatta ve hatta şerefsizlikte master yapmış olan Edison abimiz, idam mahkumlarının ilk defa elektrikli sandalye ile infaz edilmesi fikrini sunan kişidir. 1890'da ilk defa bir insan elektrikli sandalye ile infaz edilir. Şu an evlerimizde hatta her yerde kullandığımız alternatif akımın ölümcül ve vahşi bir şey olduğunu göstermek için yapmadığı çığırtkanlık kalmaz. Edison bir mason mu? Muhtemelen. Birçok mason kaynağında ismi geçer ve öyle de bilinir. Tabii bir kişinin %100 mason olduğunu ispatlamak, kendi açıklamadığı sürece imkansızdır. Ayrıca ek bilgi olarak Edison bir teozofisttir.

Her neyse, siktir edin Edison'u şimdi. Ciğerler buraya kadarki yazdıklarımı, bilmeyenlere Tesla'yı tanıtmak adına anlattım. Kendisini susturanlar, icatlarının daha fazla insan ile buluşmasını engelleyenler, bugün onun yaptıklarından faydalanmaktalar.

"Sahip oldukları güçten başkalarının haberdar olmasını istememek" durumu eğer bu blogu başından beri takip ediyorsanız size aşina gelecektir. (Kabala  & Tapınak Şovalyeleri)

Tesla'nın bıraktıklarının üzerine konan ABD hükümeti 1941'de Manhattan Projesi'ni başlatır. Projenin sonucunda Hiroshima ve Nagasaki'ye atom bombası atılır, projenin başarıya ulaştığı tescillenir. Hatta New Mexico'da deneme amaçlı patlattıkları ilk bomba ile ilgili, patlama anında kasıtlı şekilde radyasyona maruz bırakılan bir fetüs ritüeli hikâyesi vardır ki o başka bir yazının konusu olacaktır.

Tesla'nın iyonosfer teknolojisi üzerinde çalışmalar İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren titizlikle sürdürülür. Sonunda 1993 yılında Alaska Üniversitesi tarafından HAARP projesi resmen yürürlüğe konulur. HAARP'ın görünürdeki amacı iyonosferin faaliyetlerini ve özelliklerini araştırmaktır... mı acaba?

Tesla'nın iyonosferi kullanarak Manhattan'ı sarstığından söz etmiştim dimi? Bu adam evde kendi imkânlarıyla hobi olarak deprem yapabiliyorsa, HAARP'ta onlarca yıldır geliştirilen ve üzerine onlarca şey eklenen bir teknoloji ile neler yapılabileceğini bir düşünün...

HAARP, atmosfere inanılmaz sayıda radyo sinyali gönderir. Bu sinyaller ile iklim olaylarının ve hatta insanların ruhsal durumlarının dahi kontrol altına alınabildiği ileri sürülüyor. Nitekim soğuk savaş döneminde ABD, Rusya'ya aşırı miktarda sinyal göndermiştir. Hatta geçtiğimiz yıllarda bile Ruslar, Avrupa'da hava sıcaklıkları 15-20 derece arasında seyrederken Rusya'da 40 dereceye varan sıcaklıkların HAARP sebebiyle oluştuğunu iddia ediyorlardı.

1995'te piyasaya sürülen Illuminati - New World Order oyun kartlarından birisi: deprem projektörü

İklimleri kontrol altına almak, deprem ve kasırga oluşturmak... Mümkün olabilir mi?

Ben fizikçi falan değilim, hatta fizikten böğğğk geldiği için lise sonda bölüm değiştirip eşit ağırlığa kaçtım amına koyim ehehe. O yüzden işin teknik kısmıyla ilgili sizi aydınlatamam. Fakat HAARP'ın doğa olaylarını kontrol altına alabildiği pek çok bilim adamı tarafından doğrulanmakta.

Ki zaten yapay bir deprem oluşturmaktan ziyade, var olan fay hatlarını tetiklemekten bahsediyoruz. Böyle bir teknolojinin olması, yani mevcut fay hatlarını tetikleyebilmek, bana gayet de mümkün gözüküyor. Ama tabi pek bir sikim bilmiyorum fizik hakkında, o yüzden sikim sikim yargılarda bulunamam bu konu ile ilgili.

Neyse canını yediklerim, bilgilendirme kısmı sona erdi. Şimdi bırakın kalem kağıdı, arkanıza yaslanın. Evladım arka sıra, önemli burası kulak ver sikmiyim ananı.

Buraya tıklayarak HAARP'ın resmi web sayfasından indüksiyon manyetometresinin data bilgilerine ulaşabiliyorsunuz. Size verdiğim link bulunduğunuz günün tarihine götürecek sizi. Şimdi bugüne ve rastgele birkaç tarihe ait ölçümleri sunayım size. Verdiğim link üzerinden tarih girerek bu bilgilerin aynılarına siz de ulaşabilirsiniz.
7-9 Mayıs 2011

Random bi tarih, 6 Mart 2008


Yine salladım bi tarih, 24 Aralık 2003

"Ne lan bu" dediğinizi biliyorum ama şimdi bir fikir edinmişsinizdir az da olsa.

Hakkında en çok spekülasyon üretilen depremler son Japonya depremi, geçen seneki Haiti depremi ve tabi ki Gölcük merkezli 17 Ağustos depremi. Benim aklıma bunlar geldi, şimdi gelin bir bakalım bu alet deprem tarihlerine yakın günlerde ve deprem günlerinde nasıl etkileşim göstermiş, ne yoğunlukta kullanılmış.

9.0 büyüklüğündeki Japonya depremi 11 martta olmuştu dimi? 9 martta ise 7.2 büyüklüğündeki öncü deprem gerçekleşmişti. Eh, haydin o halde 9 Mart'ın bikaç gün öncesinden başlayalım bakalım.
 

İlk depremden 3 gün önce, 6 Mart 2011, sıradan bir ölçüm, asayiş berkemal.

İlk depremden 2 gün önce, 7 Mart 2011, bir yamuk yok yine, sector clear.




İlk depremden 1 gün önce, 8 Mart 2011, roger that (yalnız sonlardaki hareketliliğe dikkat, birazdan anlayacaksınız).

Öncü depremin gerçekleştiği gün 9 Mart 2011. N'oluyo lan?


Ana depremden 1 gün önce, 10 Mart 2011, hayda?

Deprem günü 11 Mart 2011. Sabah 10'dan ve akşam 10'dan sonra birer çizgiyle ayrılmış gibi dinginleşmeye başlıyor.



Depremden sonra, 12 Mart 2011. Her şey normale döndü ya la?
İsterseniz 13 Mart'a, 14 Mart'a falan da bakın, onlar da son görüntüdeki gibi normal grafikler. Normale dönüyor olaylar gittikçe.

"Ne demek istiyorsun arkadaşım, neyi ima etmeye çalışıyorsun?"

Hiiç, sadece olan şeyleri gösterdim, en ufak bir yorumda bulundum mu şimdiye kadar? İndir o eli arkadaşım, kırmıyım ağzını. Hadi gelin Haiti depremine de bakalım.


3 gün önce, 9 Ocak 2010, sorun yok.

2 gün önce, 10 Ocak 2010. Saat 4'ten sonra hareketlenmeler başlıyor.

1 gün önce, 11 Ocak 2010. Gurbette yorgun düştüm be ceylan hey.

Deprem günü, 12 Ocak 2010. Japonya depremindeki gibi deprem günü seyir normale dönmeye başlıyor.

Depremden sonra, 13 Ocak 2010. Yine her şey normale döndü.

Vay amına koyim, biz bu filmi görmüştük ya la? 

Sen de benim düşündüğümü düşünüyorsun biliyorum yarram.

Bu aletin yaydığı sinyaller sanki bir şeylere yol açıyor gibi?

17 Ağustos 1999 depremi sırasında Marmara Denizi'nde İsrail bandrollü denizaltları... Denizaltları ne ya, hay amına koyim "denizaltı" nasıl çoğul yapılıyodu lan, Hakkı Devrim'in cebini bilen var mı bişe soracam. Neyse işte İsrail'e ait birkaç denizaltı bulunduğu söyleniyor deprem günü Marmara'da. Eh spekülasyon olabilir bu, ironi yapmıyorum gerçekten bir söylentiden ibaret de olabilir. Ama bir yandan şöyle bir ihtimal de var, doğruysa?

Bazı iddialara göre 1995 Kobe depremi, bazı iddialara göre ise 17 Ağustos 1999 depremi, bazı iddialara göre ise her ikisi de HAARP'ın gücünün sınandığı ilk depremlerdi.

İçinizden "tamam sadede gel piç" diyorsunuz biliyorum ehehe. 1995 eski bir tarih olduğundan Kobe depreminin bilgilerine ulaşamıyoruz. O yüzden bizi can evimizden vuran, bu satırları okuyan ve taşağı 5 kilo eden kimi aslan parçalarının yüreğini dağlayan 17 Ağustos 1999 depremine göz atacaz. Şimdiye kadar hep 3 gün önceden başladık, yine öyle yapalım, depremin 3 gün öncesinden başlayalım incelemeye taşağını yediklerim. 

3 gün önce, 14 Ağustos 1999.

2 gün önce, 15 Ağustos 1999. Ufak kıpırdamalar, yavaştan oynaşmalar, heyecanlı dokunuşlar, minik sürprizler başlıyor.

1 gün önce, 16 Ağustos 1999. Sabah saatlerinde yoğunluk artıyor. Fakat akşam 8'den sonra bir karanlık var, o da ne ki? Bence senin yüreğin kabarmış hacım, bak şurda at var bir tane, 3 vakte kadar sana kısmet çıkacak.

17 Ağustos 1999 No Data Available???

17 Ağustos 1999'un verileri yok.

Nöbetçi öğrenci o gün sınıf defterini getirmeyi unutmuştur olum, hemen aklınıza kötü şeyler gelmesin.

Vay amına kodumun dünyası, neyse oynatalım Uğurcum.
Depremden 1 gün sonra, 18 Ağustos 1999. Öğlene kadar yine karanlık, elimizde veri yok, ondan sonra ise gayet yoğun halde olan grafik bir süre daha o seyirde devam edip saat 6 civarında normale dönüyor.

16 Ağustos'un son saatleri,

17 Ağustos'un tamamı,

18 Ağustos'un ilk yarısı

DATA'DA YOK. BİZLE PAYLAŞILMIYOR.

Neden bu tarihler özellikle?

Ulan...

Ya bir şeyler yanlış değil mi Allah aşkına? Bu nedir biri izah etsin ya, bu amına kodumun görüntüleri nedir Allah kitap aşkına bi deyiverin ya.

Taşaksızlar, benim sinir katsayım yükseliyor. Ama sinirim bugüne kadar milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan bu luciferian, hasta ruhlu ailelerden daha çok, bütün bu şeyleri tesadüfe yoran sığırlara.

Allah belanızı versin hala bunlara tesadüf diyorsanız. Bunu Ekşi'de yazıyor olsaydım şimdi, kendini hayatı yalayıp yutmuş, her şeyi çözmüş olgun adam olarak pazarlama uğraşında olan, bir sikimin farkında olmamasına ve bokum kadar donanıma sahip olmamasına rağmen o sikindirik egosuyla, samimi bir şekilde derdini anlatmaya çalışanlara tepeden bakan kıçımın özenti entelleri gelip "tamam sakin ol şampiyon swh :):)))" falan yazacaklardı.

Lan bana bak egolu sığır. Sikerim seni de şampiyonunu da.

Ey sik beyinliler, siz adam akıllı bilgi sahibi olmadan, edindiği yüzeysel bilgiler ile oturduğu yerden popstar yarışmasının jüri üyesiymişcesine insanları eleştiren sik suratlılar, siz var ya siz, bu firavun soyundan beri dünyaya hakim olan orospu çocuklarından daha fazla orospu çocuğusunuz. Anneniz orospu değil ama siz orospu çocuğusunuz. Çünkü siz en büyük engelsiniz elini taşın altına sokmak isteyen insanlara. İşte tam da bu yüzden orospu çocuğusunuz.

Neyse, bu amın evlatlarına sabaha kadar sövsem sinirim geçmez benim. Taşağını yediklerim ben Katrina Kasırgası'na da baktım bu şekilde, yine kasırgaya yakın tarihte coşuyor ölçümler ve kasırga gününden sonraki günlerin dataları bulunmuyor sitede. Stephen Hawking olmadığım için size bilimsel izahını da edemem bu grafiklerin, ama bazı şeylerin haddinden fazla "rast geldiği" aşikâr. Zaten başından beri diyorum, benim ne İlber Ortaylı kadar tarih, ne de Cahit Arf kadar engin matematik bilgim var. Sadece azıcık çaba sarfedip farkettiklerimi ve gördüklerimi sizinle paylaşıyorum, olay bu.

Hala bu HAARP konusunu, senin benim gibi bir avuç komplocu paranoyağın kuruntusu olarak görüyorsan, o halde o paranoyakların arasına zamanın Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Bülent Ecevit'i de eklemek gerekiyor. Al ulan tıkla da gör. Al bunu da alAl al bunu da al. 


 
Bülent Ecevit... Türkiye Cumhuriyeti'nin piyon olmayan son başbakanı. Ruhu şad olsun. Ülkücüye bağlamak istemiyorum fakat, bazı hırbolara haddini bildirdiği o meşhur Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra ABD'yi karşısına alarak, ülkesinin menfaati için, Kuzey Kıbrıs'ta haşhaş tarımını legalleştirip devlet kontrolü altına almıştır Bülent Ecevit. Anan baban o şeker, yağ kuyruklarında neden bekledi sanıyorsun sen? Sırf o harp yüzünden mi?

Şimdi diyeceksin ki madem böyle bir bok yiyorlar, bu afetleri tetikliyorlar, öyleyse neden bunları insanlarla paylaşıyorlar?

Peki sorayım o zaman sana, 2012 Londra Olimpiyatları'nın maskotları neden tek gözlü?

Neden kliplerde ve filmlerde cesurca afişe ediyorlar kendilerini sembolleri ile?
 

Neden bu kadar ileri gidiyorlar?

E nasıl gitmesinler abicim... Artık ipler neredeyse tamamen onların ellerinde, dizginlediler dünyayı. Michael Jackson'la ilgili yazımda MJ'in 2009 yılında, ölmeden önceki bir konuşmasında "gezegeni koruyun, 4 yılımız kaldı, durum ondan sonra geri çevrilemez bir hal alacak." dediğinden bahsetmiştim.  Allah kısmet ederse birkaç video hazırlamayı da düşünüyorum bu kilit konuşmaların olduğu, neyse. Michael Jackson'ın o konuşması da burada buyrun, 0:20 - 0:30 arasına dikkat, İngilizce gerektirir yalnız.





2013'ten sonra dünyayı felaketlerin beklediğini, bu tür doğal afetlerin ve insan kaynaklı faciaların giderek artacağını söylüyorlar "uzmanlar". (götümden salladığımı ileri süren orospu evlatları siktirsinler biraz araştırsınlar). Ladin'in hesapta öldürülme hikâyesi de boş yere bu tarihte ortaya atılmadı, tüm ABD gazetelerinde şu an "misilleme saldırı olabilir dikkatli olalım" haberleri yayınlanıyor. Al sana kolaylık olsun "retaliation attack" ya da "revenge attack" diye arattır uluslararası haber sitelerinde yada Google'da. Aratmana "ladin" kelimesini de ekle, kaç bin tane haber çıkacak karşına gör, her şeyi benden bekleme amın evladı esteban seni.

2012'deki o Marduk'muş, Maya takvimiymiş, foton kuşağıymış muhabbetleri... Bunlar boşu boşuna ortaya atılmadı. Psikolojik zemin öyle güzel hazırlandı ki artık.

Olum adamlar asırlık senaryolar yapıyorlar lan, televizyon icad olduktan sonra beyin yıkamak onlar için çok daha kolay hale gelir oldu zaten. Çocukların üzerine o kadar fazla oynuyorlar ki biz farkında olmasak bile... Justin Bieber'ı sevmeyen ufak kız çocuğu kaldı mı? Justin için ağlayan, seni çok seviyorum diye bağıran ufacık veletlerin video'ları dönmüyor mu Facebook'ta, Youtube'ta? Çocuk değil potansiyel sığır yetiştiriyoruz farkında mısınız?

Sırf medya mı? Tabi ki hayır. Eğitim sistemi denen saçmalık var ya, onun ta amına koyim ben. Bir insan, kişiliğinin temellendiği çocukluk, ergenlik ve bluğ çağlarında, sürekli kendisine dayatılan bu ezberci sikindirik eğitim müfredatı ile harcıyor yıllarını.

Gerçi buna gelene kadar bir milyon tane saçmalık var dünyadaki eğitim sistemlerinde, fakat sizce ders kitaplarında neden Tesla'nın değil de sürekli Edison'un ismi geçer?

Akp döneminde neden ilk ve orta dereceli okullarda sürekli "Mehmet Akif şiir yarışmaları" düzenleniyor da, hiç Nazım Hikmet şiir yarışması düzenlenmiyorsa işte o yüzden.

He Mehmet Akif'i kötülemiyorum tabi ki kendisi büyük bir şairimizdir, ama mesajımı aldınız siz işte... Eğitim sistemi diye bize sunulan şey, tamamen bizi, onların bizim olmamızı istedikleri yönde şekillendiren ve dayatmalardan ibaret olan bir saçmalık. Umarım çocukluğunuza ya da lise yıllarınıza ait hafızanız kuvvetlidir. Zira birazdan soracağım şeyi hatırlayabilirseniz, ondan sonra anlatacaklarımın nasıl bir tezgâhı işaret ettiğini daha iyi idrak edeceksiniz.

Lise veya ortaokul tarih bilginizi bir yoklayın ya, Rönesans ve Reform dönemlerinden sonra bir dönem öğretilirdi bize hatırladınız mı? Adı neydi o dönemin? "Aydınlanma Çağı." (Age of Enlightenment). Sadece isminde "aydınlanma" kelimesi geçti diye gelin güvey olmuyorum lan, bir dur dinle, izah edecem.

Şu anki milli eğitim müfredatını bilmiyorum ama bana ortaokulda da, lisede de öğretildi tarih derslerinde bu Aydınlanma Çağı.

Şimdi Rönesans'ta hayat ve sanat görüşü tamamen değişti Avrupa'da, keza Reform döneminde de kilise kendini adı üzerinde reform etti, yeniledi.  Martin Luther, Almanya'da Wittenberg Kilise'nin kapısına 95 maddeden oluşan protesto bildirisini astı, işte sonra protestanlık mezhebi ortaya çıktı falan filan. Rönesans ve Reform dönemlerinde, gönüllü veya zor kullanılarak getirilmiş bariz düzenleme ve değişiklikler söz konusu. insan hayatı yeniden yapılandırıldı bu dönemlerde, eyvallah.

Fakat bu aydınlanma çağında ne sikim oldu ben bunu ortaokulda da anlamadım, lisede de anlamadım, hala da anlamıyorum. Neymiş yok efendim Kant gibi, Locke gibi, J.J.Rousseau gibi böyle bir grup filozof yeni bir görüş getirmişmiş, aydınlama başlamışmış, insanlar böyle bi ışık görmüşlermişmiş... Ya siktirin gidin amına koyim, tarihin her döneminde filozoflar vardı, her dönemde etkisi altında kalınan görüşler vardı ama neden özellikle bu dönem "aydınlanma çağı" diye adlandırılıp çocuklara dahi o şekilde öğretiliyor?

Hazır mısın taşağını yediğim?

Aydınlanma Çağı 18. yüzyılın sonlarında, Fransız İhtilali'nden sonra tavan yapıyor. Hay Allah, tesadüfe bak ki Illuminati de 1776 yılında kuruluyor ve mason localarının uzun yıllardır sürdürdüğü uğraşlar sonucu 1789'da Fransız İhtilali gerçekleşiyor. Milliyetçilik akımı tüm dünyayı sarıyor. Milliyetçilik kavramı, ilk defa bu kadar geniş bir alanda etkili olacak şekilde din kavramının önüne geçiyor.

Aydınlanmanın en şiddetli yaşandığı yer olan Fransa'daki Aydınlanma öncüleri
- Jean Jacques Rousseau (MASON)
- Descartes (MASON)
- Diderot (MASON)
- Voltaire (MASON)
- Montesquieu (MASON) 
 

Aydınlanmanın Almanya'daki (Illuminati'nin kurulduğu ülke) ve hatta dünyadaki en büyük öncüsü
- Immanuel Kant (kuvvetle muhtemel MASON, kaos konusunda Hegel ile benzer fikirleri var)

Aydınlanmanın İngilltere'deki temsilcileri
- Francis Bacon (MASON)
- John Locke (MASON)
- David Hume (MASON)

Aydınlanma Çağı'nda olmasalar da, ek bilgi olsun size, klasik fiziğin kurucusu Isaac Newton masondur. Evrim teorisyeni Charles Darwin masondur, masondur, masondur ulan.

"Ee masonlarsa ne olacak?"

Haklısın, mason olmaları bu kişileri direkt kötü ya da art niyetli kişiler yapmaz. Demiştim önceden de, misal Taksim'deki Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası'nda öyle kan ve cinsellik içeren hardcore pagan ayinleri yapıldığını düşünmüyorum, işinde gücünde insanlar onlar da abicim. 33. dereceden, 25 tane asil ünvanı olan biraderler değil ki hepsi. Bu saydığım filozoflar da belki bu kategoride, sıradan masonlardır. Fakat öyle bile olsalar, mason localarının amaçlarından birisi de hukuk, medya vs gibi organlarda, dayanışma sağlayacak ahbaplar edinmektir. Kısacası kadrolaşmak bu şekilde yapılıyor onlar tarafından. AKP'deki gibi tüm amca çocuklarını bir kuruma doldurmaktansa, kilit pozisyonlara tek tük adamlarını sokuyorlar. Gerçi niceliğin nitelikten üstün olduğunu zanneden, insanlara en az 3 çocuk yapmalarını öğütleyen zihniyete bunları anlatmak pek kâr etmez, neyse. 

Üst rütbeli üstadlardan, alt rütbelilere doğru rica ve telkinler, bazen ise emirler inmeye başlar, yönlendirmeler bu şekilde dikte edilir hayatımıza ufak ufak. Bu nedenle yüksek dereceli ve bilinçli hareket eden bir masonun faaliyetlerinin sonucu ile, kendini özgür sanan fakat birileri tarafından kullanılan (aynı bizim gibi) sıradan bir hür masonun faaliyetlerinin sonucu arasında kimi zaman pek bir fark yoktur. (ki bu söz ettiğim filozofların çoğu da öyle tırışkadan masonlar değildir. misal Bacon aynı zamanda bir devlet adamıdır ve illa ki masonlukta olgun bir rütbeye sahiptir)

Aydınlanma Çağı denilen bu dönemin aslında varolmadığını, abartıldığını, ders kitaplarında boşu boşuna yer aldığını falan iddia etmiyorum sakın yanlış anlamayın. Fakat dünya o döneme iki-üç filozofun düşünceleri öncülüğünde girmedi, bunu izah etmeye çalışıyorum. Fransız İhtilali gibi tarihin en kanlı olaylarından birisi vuku buldu ve başta imparatorlukların egemenliğinde bulunan azınlıklar olmak üzere tüm dünya milliyetçilik rüzgarına kapıldı.

Dünya ilk defa 1789 Fransız İhtilali sonrasında bu kadar geniş kitleleri etkileyen bir milliyetçilik görüşü ile karşılaştı. Hatta ve hatta milliyetçilik diye bir bok yoktu dünyada Fransız İhtilali'ne kadar. 

Önceki yazılarımda masonların tek dünya devleti emellerine giden yolda en büyük engelin imparatorluklar olduğunu ve buna çözüm olarak milliyetçilik ideolojisini getirdiklerini söylemiştim. Hatta Milletler Cemiyeti, şimdiki adıyla Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği masonların yüzyıla dayanan çabalarının eseridir. İmparatorlukları engel olarak görmelerinin sebebi ise, insanların din birliği aracılığıyla aynı çatı altında birleşmeleridir. Misal dönemin en büyük imparatorluklarından olan Osmanlı'da Anadolu, Arap Yarımadası, Kuzey Afrika, Balkanların önemli bir kısmı müslümandı. Dinin bu kadar birleştirici bir unsur olmasından çok rahatsız oluyor mason kardeşlerimiz. Bu sebeple dinin önüne geçecek bir ideoloji atılıyor ortaya: milliyetçilik. 1. Dünya Savaşı'nda Araplar bizi neden vurdu sanıyorsunuz? Dinin insan hayatındaki eski bir arada tutucu rolü yüzyıllardan beri bilinçli şekilde zayıflatılmış olmasaydı bu gerçekleşebilir miydi? Hiç zannetmiyorum.

Görebiliyor musunuz tezgâhı?

Göremeyenler veya görüp de henüz kabul edecek kadar ikna olamamışlar için biraz daha açayım konuyu.

Aydınlanma ÇağI'nın olayı nedir biliyor musun hacı, bu benim şahsi fikrim değil he, ders kitaplarında bile lise talebelerine şu şekilde öğretilir: "Dinci dogmaların yerini bilimin ve aklın aldığı, gelenekçi ve tutucu düşüncenin yerini ise, yeni bilgiye açık olan özgürlükçü ve akılcı düşüncenin aldığı bu döneme Aydınlanma Çağı denir." 

Bu tanıma göre şu yorumu yapabiliriz dimi, "lan ne güzel işte, orta çağ karanlığından kurtulmuşlar, yobazlığın yerini bilim almış, aydınlanmışlar heleloy." Yapılır evet, ben de hak veriyorum kısmen. Zira son derece sikindirik bir kilise kurumunun dayattığı dogmalar ile yaşıyordu insanlar. Yalnız bu dediğim baskıcı kilise ortamını kıran olay zaten reform hareketleriydi, Martin Luther abimiz protestanlığı ne için kurdu sanıyosun ya at yarağı?

Aydınlanma Çağı'nda, yani Fransız İhtilali'nin peşisıra gelen bu milliyetçilik kasırgasının dünyayı sarıp kuşattığı dönemde, din ve tanrı merkezli düşüncenin yerini "akıl" merkezli düşünce aldı. Görünüşte buna da okey diyoruz dimi?

Yine benim fikrim olmayan, yine ders kitaplarında da bu şekilde gösterilen, sabit bir bilgiyi paylaşayım size. Ki gerçi Aydınlanma Çağı'nı anlattığım kadarıyla sizin de aklınıza gelmiştir belki. Aydınlanma Çağı denilen bu dönemin dayandığı ve dünyaya getirdiği temel fikir "sekülarizm"dir. Sekülarizm; dini öğeleri, siyasi ve hukuki devlet işlemlerinden ayıran bir görüştür. Eee biz bunu biliyoruz zaten, bunun adı laiklik arkadaşım. Hayır, işte zihinlere laiklik ile benzer bir şeymiş gibi sokulmaya çalışılan sekülarizmin, laiklik ile arasında dünyalar kadar fark var. Örneğin laiklikte din yalnızca devlet işlerinden ayrılır fakat seküler düzende din tamamen yok sayılır. Bu da bir şeyler uyandırmıştır sizde, fakat en baba farkı söyleyeyim size.

Onu da ben söylemeyecem gerçi, Türk Dil Kurumu söylemiş bakın. 

sekülarizm    Fr. secularisme 

a. (l ince okunur) fel. Dünyacılık.

Sekülarizm neymiş yani? Dünyacılık.

Şimdi filmin son sahnesinde parçalar birleşir, bazen geriye flashback'ler yapılır ve her şeyin birbiriyle bir bağlantısı olduğu farkedilir ya (usual suspects'teki gibi ehehe), şimdi yine aynı sahneyi yaşayacaz beraber. Anlattıklarımın bir kısmını bir özet geçeyim şimdi.

Bir mason tezgâhı olan Fransız İhtilali ile milliyetçilik ön plana çıktı, din arka planda kaldı. Dini dogmaların yerini akılcılığın aldığı aydınlanma çağına girdik. Aydınlanma çağı sekülarist bir fikri temsil eder. Sekülarizm = Dünyacılık.

- Dünyacılık ne amına koyim yaa? Sabahtan beri söylüyorsun.



Bunu da ben söylemiyorum, masonik sembollerle dolu olan 1 ABD Doları banknotu söylüyor bak. 



Piramidin altında "Novus Ordro SECLORUM" yazar.
 

Latince, "yeni dünya düzeni" demektir.

Yeni dünya düzeni.

New World Order.

Bu yeni dünya düzenine atılan en büyük adım, Fransız İhtilali ve onun yaydığı milliyetçilik akımı olmuştur, her ne kadar ilk bakışta kabul etmesi zor gelse de... Bu döneme ne diyoruz peki? "AYDINLANMA Çağı".

Göründüğü kadar hoş ve insani emelleri yokmuş dimi?

Yeni Dünya Düzeni bu adamların asırlık ve en büyük emelleridir. Yeni seküler dünya düzeni, ya da bir başka deyişle "tek bir dünya devleti."


ABD başkanı George H. W. Bush, 11 Eylül 1990 tarihinde New World Order'ı bize duyurmuştu zaten.

Bu blog'daki "
Yeni Dünya Dini: New Age" adlı yazıyı okuduysan eğer zaten bu adamların en temel stratejilerinin doğru ve yanlışı harmanlayarak insanlara iyi bir şeymiş gibi pazarlamak olduğunu biliyorsundur. Nasıl ki "biz aslında kötülüğe karşıyız, tanrı yüce ve uludur, bizler de tanrıyız." mesajları içeren spiritüalist new age dinini dünyaya yavaştan dikte etmeye çalışıyorlarsa, bu aydınlanma çağı da aynen o şekilde tamamen doğru bir şeymiş gibi pazarlanıyor. 

Ha ben kahrolsun aydınlanma çağı, yaşasın şeriat diye bağırmıyorum, oradan öyle mi gözüküyorum amına koyim? Fakat hayatta hiçbir şeyin göründüğü kadar bembeyaz olmadığını anlatmaya çalışıyorum.

Nasıl ki new age dedikleri, görünürde "sevgi"ye dayanan o uydurmaca görüşün temelinde luciferian öğeler var ise, aydınlanma çağı dedikleri bu bokun içinde de o sinsi öğeler yer almakta.

- Bizim asırlık planlarımız var şimdi tamam mı, bak ben buna biraz insan hakları, biraz özgürlük, biraz bilim kattım adına da aydınlanma dedim. Al bunu doğru kabul et. Dogmalara karşı olduğunu düşün ama bizim sana verdiğimiz bu fikirler senin en büyük dogman olsun. Körü körüne savun bunları o pis gelenekçi yobazlara karşı. Çağdaş ve akılcı olan budur, hiç sorgulamadan savun bu fikirleri. Haydi aslanım benim, güveniyorum sana.

Asırlık plan neymiş gördünüz mü şimdi?

Her şey aslında ne kadar birbiriyle bağlantılı gördünüz mü? 

  
Yıllardır bize "aydınlanma", "bilim", "akılcılık" diye kakaladıkları şeylerin arasında neler serpili, gördünüz dimi?

Bir filmde eğer silah gözüktüyse o silah er yada geç patlayacaktır dimi? Siz de onların kamufle edilmiş silahlarını görün istiyorum be canını yediklerim.

Hiçbir şey ne göründüğü kadar basit, ne de göründüğü kadar zor.

O kadar basit değil, çünkü azıcık amatör ruhla sorgulaman, başkaldırman lazım.

O kadar zor değil, çünkü gerçek dediğin şey zaten tam önünde duruyor. Zor olan sadece onu kabul edebilmek.  
 
 
  Bugün 37 ziyaretçi (39 klik) kişi burdaydı! Copyright ©2012 Tüm hakları saklıdır  
  Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol