Deşifre-Munati Ekibi
  İlluminati Tarihi
 
İllimünati örgütü, Masonluğun aksine Alman temellidir. 1 Mayıs 1776 'da Alman Hukuk Profesörü Adam Weishaupt tarafından kurulmuştur. Anlamı Aydınlanmışlardır. İşçi bayramı diye kutlanan gün ile aynı tarihte kurulması ne kadar ilginç değil mi? Bunun bağlantısını birazdan anlayacaksınız. İllimünatinin kurulmasının iki temel amacı vardı. Bunlar ; Bütün monarşilerin ve düzenli hükümetlerin yok edilmesi ve bütün ilahi kaynaklı dinlerin yok edilmesi. Masonluk ile karıştırılırlar fakat en büyük özellikleri Masonlar ile ilişki kurmamaya gösterdikleri özendir, Irk ayrımından olsa gerek . Fakat tarih sahnesinde kesişmeleri de mevcuttur. Bazı ideallerini Masonlara yaptırdıkları da olmuştur. 
Weishaupt aslında bir masondu, fakat kendi emellerinin bir kısmı Masonlukta olsa da yeterli değildi. Bu yüzden kendi yolunu kurdu. O da kilise karşıtı idi ve hareketi gizlice gerçekleştirdi. Çalışmalar bilimselmiş gibi gösteriliyordu ve Newtoncu pozitivst akımı öne çıkarılıyordu ama esasında gizli siyasi emelleri de mevcuttu. Mason olan Baron Adolf Von Knigge 'nin katılımı ile itibarı artmış ve geniş bir nüfuza yol açmıştı. Baron’un sisteme ekler getirmesi ve hâkimiyeti Weishaupt ile anlaşmazlığa girmesine neden oldu ve ayrıldı. Baron ayrıldıktan sonra 22 Haziran 1784’de örgüt yasadışı siyasi emelleri neden gösterilerek kapatıldı ve İllimünatiler dağıtıldı. Tabi bu onların mücadelesine son vermelerine neden olmadı, bu sefer daha da dikkatli davranmaya başladılar.
İllimünati aslında Sosyalizm’in ideolojisinde öngörülen yapıyı oluşturmak istiyordu. Zaten bu tür bir darbe yapma girişimlerinin haber alınması yasaklanmalarına neden olmuştu. 1800’lü yılların başında İllimünatiler varlıklarını korumak için Dürüstler Birliği adında bir dernek kurdu ve zamanla Komünistler Birliği adını aldı. Bu birlik siyasi mekanizmalarını ön görecek bir manifesto hazırlamak niyetindeydi ve bu konuda iki Komünist kardeşlerinden yardım aldılar, Karl Marks ve Fredrick Engels.
Komünizm’i dünyaya açan kişi Marks’ı tanımak önemlidir. Bu sayede elde edilmek istenen şeyleri, emelleri anlamak mümkün olur. Bu sayede Yahudi Sorunu ele almış olmasını anlamak, ardında yatan nedenleri bilmek mümkün olur.Marks’ın hayatında onu etkilene insanların başında ilk olarak babası gelir. Baba Marks bir Frankisttir. Doğal olarak çocuklarını da bu doğrultuda yetiştirmiştir. Frankizm, Jakob Frank tarafından oluşturulmuştur. Adından da anlaşılacağı gibi bir Yahudi’dir. Polonyalıdır. Frankistler ciddi bir güç haline gelmeye başladığı zaman 1755’de Yahudi hahamlar tarafından saldırı başlatılır ve bu Yahudi yapılanması ciddi bir manevra yaparak Katolik kilisesine sığınır. Yahudilerin saldırılarını gören Katolik kilisesi müşfik ellerini Frankistlere açmıştır. Kaminick piskoposu, kendi inançlarına uyan “Zohar”ı kabul ettiğini açıkladı. Esasında Frankistler de Hıristiyanlar gibi teslis inancına sahip ve mesih’e inanıyorlardı. Fakat onların mesihi İsa değil Sabetay Sevi idi .Franksizm’de gerçekten de Günahın kutsallaştırılması gibi bir kurum vardır. Sabetaycılığı bilenlerin hatırlayacağı gibi normal bir insanın kabul edemeyeceği oldukça sapkın inanışların vaki olduğu birçok defalar kanıtlanmış bir gerçektir. Jakob Frank bir dönem Osmanlı topraklarına da gelmiş, burada Sabetaycı dönmeler ile ilişkilerde kurmuştur. Kendisi “İffetlilik ile kurtuluşa varılamaz, kurtuluş iffetsizliktedir” sözünü de söylemiştir. Yaşamına bakıldığında mistik ayinlerinin daha çok fuhuş içerikli olduğu görülecektir. Bunlar arasında ensest ve eşcinsel ilişkiler oldukça yaygındır. Hatta ensest yolla doğan çocuğun kutsallaştırılması gibi bir durumda vardır. Bu derece ahlak kuralları hiçe sayılmıştır yani. Hatta Sabetaycılık konusuda uzman sayılan Antelman, Frankistler için Satanist deyimini bile kullanır.Jakob, Tevrat hükümlerinin kalması gerektiğini, bunun yerine Zohar kitabının kabul edilmesi gerektiği tezini ileri sürmekteydi. Bunun nedeni Mesih geldiği için artık Tevrat hükmüne gerek kalmadığı, Tevrat’ın ancak mesihin yokluğunda geçerli olduğunu dile getirmiştir.Frankistler’in bir özelliği daha mevcut. O da İllimünati’nin kuruluşuna yaptıkları katkılar.Antelman, araştırmalarında Jakob Frank’in Adam Weishaupt ile 1770’de gizli bir anlaşma yaptıklarının altını çizer. Weishaupt, bilindiği gibi 1776’da İllimünatiyi kuran Alman Hukuk Profesörüdür. Frankistler incelendiğinde 1759’dan itibaren İllimünati önde gelenleri ile ilişkiye geçmiş ve oluşturulmasında ciddi bir alt yapı sağlamış ve içlerine katılmışlardır.
İşte Marks’ın babasının ekolü, böyle bir ekoldür. Marks böyle bir aileden gelmekteydi. Juri Lina , Under the sign of the scorpion adlı eserinde de Marks’ın Frankizm’den ciddi derecede etkilendiğinin altı çizilmektedir. Marks’ın gençlik yıllarında bazı şiirlerinde şeytana övgüler yazdığı da bilinen bir gerçektir.Marks’ın komünist ideolojiye ciddi kayış göstermesine, şiddet yanlısı bir politika benimsemesine neden olan kişi ise Yahudi Haham Moritz Moses Hess’dir.Hess, tıpkı baba Marks gibi bir Franksist ve aynı zamanda komünisttir. Marks 23 yaşındayken yani 1841’de kendisi ile tanışmıştır.Hess, zengin bir sanyicinin oğludur. Yahudi Ansiklopedisi ,Hess’i tanımlarken Komünist bir Haham ve Modern Sosyalizm’in de babası olduğunu belirtmektedir. Theodor Zlocist’in 1921 yılında yayınlanmış eseri olan Moses Hess, Sosyalizm ve Siyonizm’in Öncüsü'nde başlığından da anlaşılacağı gibi Siyonizm ve Sosyalizm’in temellerini atan kişi olduğunu belirtmiştir.
Hess, 1841’de Ren Gazetesi'ni kurdu. 1842’de ise Marks bu gazetede editörlük yapmaya başladı. Bu editörlük görevi ile Marks artık Hess’in yolunda ilerlemeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra Marks’ı Mason olmaya ikna etmişti. Bunda şaşılacak bir şeyde yoktu aslında. Sadece Marks değil, Weishaupt’da dahil İllimünatilerin hemen hepsi Mason kökenli idi. Bunlar daha sonra Komünistler Birliğini de kuracak olan ekiptir.1844 yılında ise meşhur dostu, Yahudi Friedrich Engels ile Marks, Hess’in sayesinde tanışmışlardı. Hess, sınıflar arası çatışma yaratmanın idealleri açısında gerekli olduğunu inanıyordu. Bunun içinde Marks ve Engels’e bu doktrini dikte ediyordu. Sosyalizm’in temellerini bu şekilde atıyordu. Sosyalizm hiç kuşkusuz Enternasyonalizm’e bağlıydı, yani vatansızlığa. Zaten bu ideali de Yahudilerden başka kimse düşünemezdi, ne de olsa yüzlerce yıl vatansız yaşamışlardı. Hess’de bundan yola çıkarak sosyalist bir ihtilal yapmak istiyordu zaten. Hess’e göre Enternasyonalizm, Yahudi çıkarlarına hizmet etmekteydi. Bu konuda Hess’in kendi söylemlerine bakalım; Her kim Yahudi milliyetçiliğini inkâr ederse o yalnız dini anlamda bir dönme değil, aynı zamanda ailesine ve halkına ihanet eden bir alçaktır.
Dönemin Alman Komünistlerine baktığımızda Koşer’den alışveriş yaptıklarını gözlemlemek de mümkündü.Yani bu derece dinlerine bağlı yaşıyorlardı. Bu derece Yahudiliğe bağlı olan Hess, nasıl olmuştu da dinsiz bir ideoloji olan Sosyalizm’in temelini atmıştı? Bunun cevabı kendisininde içinde bulunduğu Frankizm’de gizli.Hess, Yahudilerin Tanrısız bir devrimci sosyalist’e dönüşmesi gerektiğine söylüyordu. Ona göre Yahudiliğin Tanrısının, onları vahşi birer hayvana dönüştürme misyonu vardı.Hess, aynı zamanda bir Siyonistti. Bu konuda da öncülüğü o yapmıştı. Siyonizm idealini insanlar daha çok Theodor Herzl ile tanımış olsa da aslında Herzl, Hess’in Siyonist doktirinlerinden yola çıkıyordu. Zira Marks’ın fikir dünyasına katkılarda bulunmuş diğer bir isim olan Levi Baruch’da “Devrimci Elit Yahudilerin” Yahudiliği terk etmemesi üzerinde duruyordu. Kısaca Sosyalizm idealini kendileri ve Siyonizm idealleri için bir kalkan olarak kullanıyorlardı. Böylece ırk bilinçleri, milli hasletleri tamamen çökertilecek ve Siyon ideali için önde hiçbir engel kalmayacaktı! Zaten giyom için Yahudiler ne diyordu? Onların hepsi Yahudiler için yaratılmış birer köle değil miydi? Yahudilere ait olan malları çalmamışlar mıydı? Bu yüzden de onların ellerinde bulunan malları hile ve desise ile alınması mübahtı! Her tür yolu uygulama izni Hahamlarında çıkmıştı! Hatta Giyom’un öldürülmesi övülen bir şeydi! Talmud metinlerine, Yahudi Kabalistik metinlere baktığınızda bunu rahatlıkla görmeniz mümkündür.Zaten Bakunin’de bu yüzden Marks’dan uzaklaşmamış mıydı? Bakunin Rus kökenli bir anarşistti. Birinci Enternasyonelin Napoli’deki örgütünü kurdu ve 1868’de de Sosyal Demokrat ittifakını kurdu. Marks’a göre Rus milleti aşağılık bir milletti, Çinlileri sevmediği, Slavlara ise etnik pislikler dediği, işçileri aptal, köylüleri ise mağara adamı olarak nitelendirdiği bilinen bir gerçekti. Bakunin, onun bu yüzünü görmüştü.Buna karşın Marks ve bazı öncü sosyalistler, ideolojilerinin Yahudilikle, onun siyon ideali ile alakalı olmadığını göstermek için yazılar kaleme almışlardı. Marks Yahudi Sorunu'nda bile Yahudileri Tevrat’ın Yahudi Tanrı’sının onları hayvanlaştırdığını söylemekteydi. Ama bu manevraların Frankist bir manevra mukabilinde olduğunu görmek için dikkatli incelemek yeterli olacaktır.
Marks derinlemesine araştırıldığında sosyalizm ideolojisinin esasında Yahudiliğe hizmetten, bütün milletlerin kimliksizleştirilmesinde, köleleştirilmesinde ve bunun adına eşitlik falan yalanları ile süslemekten başka bir şeye hizmet etmediği açıktır. Zira, Sovyet devrimi’de dahil, devrimler incelediğinde kendi sınıflarını oluşturduğunu, sınıf çatışmasının tamamen saçma olduğunu görmek mümkündür. Bu arada Sovyet devrimi demişken Lenin’de bir Yahudi olduğunun altını çizelim.Sosyalizm’i savunan her millet, kendi benliğine kurşun sıkmaktadır. Bugün Siyonizm’e ve İsrail’e karşı gösteriler yapıyorlar fakat bizzat kendilerinin bu değirmene su taşıdıklarını bilmiyorlar. İnsanlar Kardeşlik, eşitlik vb… aldatmaca sloganlara kanıyorlar ve Siyonist ideallerini gizlemek ve kardeşleri birbirine düşürmek için kullanılan Sosyalizm’e inanmaktadırlar. 
" Görüldüğü gibi Komünizm’in temelini İllimünati atmıştır ve yine onlar bir yere getirmiştir. Size daha ilgi çekici ve tarihte hiç dikkat çekmeyen bir İllimünatiden bahsetmek istiyorum. Burada anlatılanlar size birçok şeyi anlamanızda yardımcı olacaktır. Bu kişi Amerikan Konfederasyon Ordusu Generali Albert Pike 'dır. Bu adam , İlluminati 'yi anlamanızda çok büyük yarar sağlayacak. Önce kısaca Pike 'ı tanımakla başlayalım. Amerikan iç savaşı sırasında Güneyli Konfederasyon ordusunda görev yapan General Pike, bu savaştaki en acımasız komutanlardan biriydi. General Pike emri altına topladığı ve değişik Kızılderili kabilelerinden özel olarak seçtiği bir yağmacı ve çapulcu ordusuyla Kuzey hatlarının arkasında bir gerilla savaşı veriyor ve bulabildiği tüm sivil yerleşim birimlerine saldırıyordu. Bu süreçte o kadar çok sivil katliamı, tecavüz ve yağmacılık olayına adı karıştı ki binlerce mil ötedeki İngiliz İmparatorluğu bile eğer General Pike 'ın acımasız akınları durdurulmazsa Amerikan iç savaşına müdahil olacağını belirtmek zorunda kaldı. Konfederasyon ordusundaki diğer generallerinde nefret ettiği ve askerlik mesleğinin yüz karası olarak adlandırdığı Pike , sonunda Konfederasyon Başkanı Davis tarafından savaş bitmeden görevinden alınarak çiftliğine sürgüne gönderildi.
Savaş sonrası pek çok Güney Ordusu subayı Kuzeyliler tarafından hapse gönderilmesine rağmen ne hikmetse katliam uzmanı General Pike ' a kimse dokunamadı. Bunun sebebi elbette Pike 'ın İllüminati olmasıydı. General Pike savaş sonrası dönemde de rahat durmadı ve kendi idealleri doğrultusunda bir oluşum kurdu. Bu teşkilat Amerikan tarihine zenci katliamları ve korkunç linçler sayesinde damgasını vuran Kukuletalı katillerin örgütü Ku Klux Klan’dı. Bugün bile varlığını sürdüren, her sene belli aylarda yüzlerce ırkçı Amerikalının katıldığı ve yanan haçlar eşliğinde ilahiler okunduğu toplantılar düzenleyen Ku Klux Klan’ın tüm kuralları ve teşkilat yapısı işte bu General Albert Pike tarafından oluşturulmuştur. 
General Pike'ın yaptığı tüm bu faaliyetlere rağmen Masonlar tarafından Amerikan başkentinin göbeğine koca bir heykeli dikildi! Bu heykelin altına da sanki bu vahşet dolu adamın geçmişini kimse hatırlamazmış gibi koca harflerle "Asker" ve "Şair" yazdılar. Masonların General Pike'a bu kadar hürmet göstermesinin sebebi onun Masonluk örgütünden daha üst düzey bir yapılanma olan İllüminati örgütüne girerek burada 33. Derece üstad-ı azamlığa kadar yükselmiş olmasıydı. Little Rock bölgesindeki çiftliğinde İllüminati dünya hâkimiyeti konusuna yıllarca kafa yoran ve düşüncelerini diğer önemli mason devlet adamlarına yazdığı mektuplarla paylaşan General Pike, 1871 senesinde başka bir İtalyan mason üstadı olan Mazzini’ye çok önemli bir mektup yazdı. Pike mektubunda aslında oldukça basit bir stratejiye dayanan detaylı bir dünya egemenliği planı kurgulamış. Ana fikir dünyadaki insanların arasındaki fikir ayrılıklarının körüklenerek çıkarılacak büyük çapta dünya savaşları sayesinde dünya dengelerini kendileri lehlerine çevirmek olarak özetlenebilir. Pike, bu bağlamda üç dünya savaşının çıkartılmasını şart görüyordu!
Birinci savaşta Avrupa da ki üç büyük imparatorluk çökertilecek ve bunlardan biri ateist totalitarizmin merkezi yapılacaktı. Bunun arkasından Avrupa’da yaşayan Yahudi nüfusa duyulan ırkçı tepkiler kaşınacak ve bununla bağıntılı aşırı ırkçı ideolojiler hayata geçirilecekti. Çıkarılacak bu ikinci savaş Avrupa'yı ekonomik ve politik olarak tam bir çöküntüye uğratacak ve bu savaşla iki ana hedefe ulaşılacaktı. Birincisi ilk savaşta kurulan totaliter ateist ideolojinin Avrupa da ağırlık kazanması ve ikincisi Avrupa'daki Yahudi nüfusun Filistin'e göçü sağlanarak orada bir Yahudi devletinin kurulmasını sağlamak. Ne kadar tanıdık geliyor değil mi ? 
General Pike' ın mektubundaki plan sanki bir kehanetmiş gibi gerçekleşmiş gözüküyor. Birinci Dünya Savaşında Almanya, Avusturya-Macaristan, Rus ve Osmanlı İmparatorlukları yok edildi. Rusya da totaliter ateizm temelli Sovyetler kuruldu. İkinci Dünya Savaşı bir anda ortaya çıkan Nazi ve Faşist partiler tarafından çıkarıldı. Savaşın sonunda Avrupa zayıf düşerek Komünizm Avrupa'nın yarısına kadar yayıldı ve Ortadoğu da bir Yahudi Devleti olan İsrail kuruldu. Bir insanın yüz sene önceden bu olacakları içeren bir plan yazması, bu planın aşama aşama gerçekten de uygulamaya konduğunun işareti olabilir belki de ne dersiniz?
Şimdi gelelim buraya kadar ki tüm söyledikleri gerçekleşen General Pike, Üçüncü Savaş için neler planlamış? Pike' a göre Üçüncü Savaş öncesinde Avrupa’da kurulmuş totaliter ateist rejim ortadan kaldırılacak ve hemen ardından Filistin de kurdurdukları Yahudi Devletinin varlığının meydana getireceği reaksiyon kullanılarak bir Hıristiyan-Müslüman savaşı çıkartılacak. Bu üçüncü savaşta Hıristiyan ve Müslüman güçler birbirlerini zayıflatana kadar savaşacaklar ve böylece tüm Dünyada İlluminati örgütünün hegemonyasına karşı gelebilecek tek bir devlet bile kalmamış olacak.Aynen Pike' ın dediği gibi Sovyetler Birliği ve Komünizm ortadan kalkmış ve İsrail'in arkasında olduğu bir dizi provakasyondan sonra Amerika ile Hıristiyan dünyası Irak'ı işgal etmişlerdir. Her iki tarafta da düşmanlığın arttığı böylesine bir ortamda İsrail'in sebep olacağı bir İran saldırısı tüm bölgeyi ateş topuna çevirecek, Hıristiyan - Müslüman medeniyetler savaşına sebep olabilir. Acaba eski Konfederasyon Generali ve İllüminati üstadı azamı Albert Pike aklını kaçırmış bir ihtiyar mıydı, yoksa şu anda hepimiz onun temelini attığı bir planın içinde mi yaşıyoruz ?
 
  Bugün 3 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı! Copyright ©2012 Tüm hakları saklıdır  
  Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol